Kötülüğün günden güne artış gösterdiği zamanlardı.
Yanlış olan, yanlış giden bir şeyler vardı. Biliniyordu herkesçe, ama dile gelmiyordu çoğu kez.
Bir eksiklik, tuhaf bir noksanlık hissi sirayet etmişti insanlık âlemine. Ve bunu düzeltecek irade gücünü kendinde bulamıyordu Âdem’in oğulları, kızları.
Gülmek yürekten gelmiyordu, konuşmak yüzeyseldi, sıradanlığın esareti altındaki dünya yine de maskelerinden kurtulmayı tercih etmiyordu asla.
Sevginin ne olduğundan ziyade, ne olmaması gerektiği üzerinde duruluyor, bilinmezlik kaosunun dehlizlerinde bir kez daha ve belki de bin kez daha kaybolmayı yeğliyordu âlem.
Kötülük diye bir şey yok, diyor bazıları… İyiliğin yokluğu, iyiliğin eksikliği imiş güya kötülük zannedilen şey. Ve bunu diyerek suçu yine iyiliğe atıp sıyrılıyorlar işin içinden.
Tuhaf günlerdeyiz, biliyoruz, ama tam olarak tanımlayamıyor, ifade edemiyoruz, biliyoruz sadece…
Nedir kardeşim senin asıl derdin, ne istiyorsun diye sordular. Cevap verdim:
ASIL DERDİM
Ben var isem ispat nerde
Sen çok isen eksik kimde
Cümle âlem yok hükmünde
Bilinmekti asıl derdim
Arayandır bulamayan
Kıyılandır kıyamayan
Zannedendir emin olan
Duyulmaktı asıl derdim
Sor bilgeye hakikati
Gör sendeki esareti
Var her şeyin kıyameti
Hay olmaktı asıl derdim
İçindeyim bir hayalin
Dışındayım bin gerçeğin
Bilmiyorum ben nerdeyim
Var olmaktı asıl derdim
(#ErsoyARSLAN)